Dış destekli 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 7 yıl geçti. Küresel emperyalist güçlerin desteğiyle yapılan ihanet girişimi, minarelerden yükselen salâlar ve şehadet aşkıyla meydanlara çıkan halk tarafından akamete uğratıldı.
15 Temmuz Cuma gecesi TSK içerisindeki Batı destekli illegal "mesiyanik" bir yapılanma olan FETÖ, korkunç bir darbe teşebbüsünde bulundu. Önceki darbelerde görülmemiş şekilde savaş uçakları, helikopterler, tanklar ve ağır silahlar kullanılarak katliamlar gerçekleştirildi. Ağırlıklı olarak Ankara ve İstanbul merkezli olan bu kalkışmanın neticesinde 253 şehit verildi, binlerce kişi yaralandı.
Türkiye, uzak ve yakın tarihi itibariyle birçok askeri darbe teşebbüsüne maruz kalmıştır. Özellikle Osmanlı'nın Batılılaşma temayüllerinin belirdiği Tanzimat döneminden günümüze, deyim yerindeyse bir "darbe kültürü" meydana gelmiştir.
Türkiye'de askeri sınıfın kendisini ülkenin gerçek sahibi, kurucu unsuru ve koruyucusu olarak görmesi de, "sivil" unsurlara karşı müdahale etme imtiyazının kendilerinde olduğu dogmatik düşüncesini beslemektedir.
Bu da son dönem darbe literatürü terminolojisinde önemli bir yer edinen darbelerin en belirgin özelliği haline getirmektedir.
Hükümet ile FETÖ arasındaki kutuplaşmayı gün yüzüne çıkaran ilk konu, 2010 yılında cereyan eden "Mavi Marmara hadisesi" oldu.
Hükümet ve FETÖ arasındaki ikinci kırılma noktası, Erdoğan'ın bir rahatsızlığı nedeniyle ameliyat olacağı 7 Şubat 2012 tarihinde, "Oslo Görüşmeleri" gerekçe gösterilerek MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın gözaltına alınmaya çalışılması olayıdır.
Üçüncüsü ise FETÖ'nün hükümet içerisinde bazı kimselerin yolsuzluğa bulaşmasını istismar ederek hükümete yönelik saldırıya geçmesidir. Doğrudan yine Erdoğan'ı hedef alan "17-25 Aralık 2013" tarihinde gerçekleştirilen girişim sonucunda ipler tamamen koptu. Böylelikle FETÖ'nün, kamuoyu tarafından ne kadar kirli bir yapı olduğunun anlaşılacağı bir sürece girildi.
FETÖ'nün uzun yıllar boyunca mağdur ettiği geniş bir toplumsal kesim mevcuttur. Söz konusu kesimler, FETÖ'nün sınırlı derecede güç sahibi olduğu dönemlerde bile ne kadar tehlikeli olduğunu yaşayarak öğrenmiştir. Bu bağlamda, sistemin bütününe hâkim olunması durumunda ülkenin nasıl bir felakete sürükleneceğini gören bu toplumsal kesimler, darbeye karşı durmuştur.
FETÖ'nün kendisine aktif destek verecek toplumsal bir kitlesi mevcut değildir. Zaten kitlesel bir desteği olmadığından darbeyle yönetimi ele geçirmeye çalışmıştır. Bu durum toplumda karşılığı olmayan FETÖ'nün yalnızlaşarak başarısız olmasına yol açmıştır.
Cumhuriyet döneminde askeri darbeler, yaklaşık on yılda bir tekrarlanarak sürekli bir mahiyet kazanmıştır. Milletin inisiyatif alması ile akamete uğratılan 15 Temmuz darbe girişimi de, söz konusu darbe kültürünün bir yansıması ve silsilenin son halkası hükmündedir.
15 Temmuz gecesinin son dakikalarında güvenlik kaynaklarınca askeri kalkışmanın ordu içerisindeki "Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)" mensubu bir grup subay tarafından yapılmaya çalışıldığı açıklandı.
Gerek sosyal yaşamın tek bir kurum tarafından domine edilmesinin zorluğu gerekse Türkiye'de yaşanılan askeri darbe tecrübeleri göstermektedir ki darbe girişimlerinin arka planında birden fazla aktör bulunmaktadır. 15 Temmuz darbe girişiminin sivil ayağını tam anlamıyla tasvir etmek an itibariyle oldukça güçtür. Zira darbe başarısızlığa uğramıştır ve dolayısıyla darbeden sonra "vitrine çıkarılacak" isimler öğrenilememiştir.
FETÖ yapılanması Türkiye'nin yaklaşık son 40 yılında aktif olarak boy göstermiş ve dünyanın çeşitli yerlerine yayılmış bir örgütlenmedir. Gülen öncülüğündeki FETÖ yapılanmasını, katı grup asabiyeti ve gizlilik esasları itibariyle "masonik"; sembollerden ziyade lider kültü odaklı olması nedeniyle de "mesiyanik" bir örgütlenme olarak tanımlamak mümkündür.
Erdoğan liderliğinde AK Parti iktidarının FETÖ'ye yönelik çeşitli temizleme operasyonlarına başlamasına karşılık FETÖ, bütün gücüyle hükümet aleyhinde çalışmaya başladı.
Türkiye'nin stratejik önemi, bulunduğu ittifak cephesi ve darbe geleneği göz önünde bulundurulduğunda, 15 Temmuz darbe girişiminin en önemli bileşeninin küresel Batılı güçler olduğu söylenebilir. 15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen darbe teşebbüsünde ABD başta olmak üzere Batı'nın desteğini, somut olarak tespit etmek de mümkündür.
ABD'nin darbe girişimine gösterdiği yaklaşımın bir benzerini de Avrupa Birliği gösterdi. Darbe girişimini oldukça geç ve yetersiz bir şekilde kınayan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, "darbecilerin bireysel haklarına saygı gösterilmesi ve demokrasi noktasında hassas olunması" uyarısını yaptı.
Görüldüğü üzere Batılı güçler, darbeyi güçlü bir şekilde kınayıp halk iradesinin yanında durmak yerine sadece "darbecilerin hukukuna" yönelik endişelerini ileri sürmekle yetinmiştir.
FETÖ, 15 Temmuz darbe girişimiyle Türkiye'nin yönetim mekanizmasını ele geçirmeye kalkışmıştır. 15 Temmuz darbe kalkışması, İslâm dünyası içinde önemli bir konumu bulunan Türkiye'nin son yıllarda ivme kazanan yükselişine yönelik bir girişimdir. Darbe teşebbüsü, Türkiye'nin dış politikaya yönelik yaklaşımlarının yanı sıra, içeride de toplumun İslâmileşmesini engellemeyi amaçlamıştır.
Darbeci güçler, ülkenin "Suriyeleştirilmesine" yönelik olarak darbenin fonksiyonel olduğunu düşünmektedir.
15 Temmuz Cuma akşamı Türkiye'de yaşanan darbe girişimi yeni bir milat oldu. Müslüman Türkiye halkı geçmişte yaşanan askeri darbelerin oluşturduğu tahribatı iyi tecrübe ettiğinden, aynı acı ve mağduriyetleri yaşamamak için büyük, izzetli, onurlu bir tavır sergiledi. Bu duruşuyla topraklarını ve iradesini esir almak isteyen başta ABD olmak üzere emperyal zihniyete ve onun yereldeki cuntacılarına büyük bir mesaj verdi